"Şöhrete ulaşmış kişiler kendileriyle ilgili olumlu haberleri mutlulukla karşılarken olumsuz herhangi bir haberi özel hayata müdahale diye niteliyorlar."
- Merhaba, öncelikle sizi tanımak isteriz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Tabii, seve seve... Elli bir yaşındayım. Gazeteciliğe 1993 yılında Sabah Gazetesi Dış Haberler Servisi'nde başladım. O sıralar hala Marmara Üniversitesi İngiliz Dili bölümünde eğitim gördüğüm için bir süre yarı zamanlı çalıştım. Daha sonra Sabah’ta hafta sonu eklerinin yöneticiliği, yazı işleri müdür yardımcılığı, yazı işleri müdürlüğü gibi görevler üstlendim. 1999 yılında yine Sabah gazetesi bünyesindeki Yeni Binyıl Gazetesi’nin hazırlanmasında Yazı İşleri Müdürü olarak görev aldım. Oradan Yayın Koordinatörü olarak geçtiğim Milliyet’te on iki yıl bu görevi sürdürdüm. 2010 yılında Hürriyet Gazetesi’ne Yayın Koordinatörü olarak geçtim. Dört yıl önce Hürriyet yayın direktörlüğüne atandım ve halen bu görevi sürdürüyorum.
- Bildiğim kadarıyla gazetecilik sizde aileden gelen bir meslek, o yüzden hemen en merak edilen sorudan başlamak istiyorum. Doğruluğundan emin olmadığınız bir haberi yazarsanız bunun sonuçları ne olabilir?
Bir haberin doğrulatılmadan yazılması, kimsenin tahmin bile edemeyeceği ciddi sorunlara yol açabilir. Haber dediğimiz şey çok geniş bir yelpazedir. Ekonomiden siyasete, spordan magazine, insan hikâyelerine kadar hayatın her alanını kapsar. Verdiğiniz haberin doğru çıkmaması (ki bu ihtimal doğruluğundan emin olmayınca çok yüksektir) her alanda farklı bir sonuçla karşılaşabilirsiniz. Daha kolay anlaşılması için bir örnekle anlatayım... Bir trafik kazası oldu ve orada bir genç yaralandı. Ancak size bilgi ‘o kişi öldü’ diye geldi veya sosyal medyada bu şekilde bir rivayet yayıldı. Siz bunu polis raporuyla doğrulatmadan gazete veya televizyonda yayınladınız. O kişinin kazadan haberi olmayan bir yakını (Büyükannesi, dedesi vb) bu yanlış haberi gördü ve çok üzülüp kalp krizi geçirdi. İşte tam bu noktada yanlış haber koyan gazeteciye çok ağır bir yük biner. Bu örnekler her alanda değişebilir. Doğru olmayan bir ekonomi haberi bir şirketin ve bir restoranın batmasına neden olabilir. Hatalı bir magazin haberi bir yuvayı yıkabilir. Doğrulatılmamış bir siyasi haber, bir siyasetçinin gereksiz yere istifasına yol açabilir. O yüzden haberin her açıdan kontrol edilmesi, tüm taraflarla konuşularak hazırlanması çok önemlidir.
Bunun güzel bir örneğini de bugünlerde yaşadığımız korona salgınında görüyoruz. Sosyal medyada yalan yanlış haberler havada uçuşurken, halk bilgiyi gazete ve televizyonlara konuşan uzmanlardan alıyor. Bu da virüsle sağlıklı bir mücadele imkânı sağlıyor.
- Gazete haberlerinde "Özel hayat" sınırları nerede başlar, nerede biter?
Özel hayat sınırı gazeteciliğin en zor en sıkıntılı alanlarından biridir. Kabaca bir tarifle, "Bir kişinin herhangi bir eylemi kamuyu ve diğer insanları ilgilendiriyorsa haber değeri vardır," diyebiliriz. Yani bir vatandaşın kapısının önündeki çöp bidonuna çöp dökmesinin bir haber değeri yoktur. Ancak elindeki küçük bir kağıt mendili sokakta yere atması çevreyi kirlettiği için haberdir. Bu sınırın çizilmesiyle ilgili en büyük sıkıntıyı magazin haberciliğinde yaşıyoruz. Şöhrete ulaşmış kişiler kendileriyle ilgili olumlu haberleri mutlulukla karşılarken olumsuz herhangi bir haberi "Özel hayata müdahale" diye niteliyorlar. Oysa bu noktada işler biraz değişiyor. Dünyada mahkeme kararlarıyla (Ünlülerin haberini yapan gazetecilere açtığı davalar) teyit edilmiş durumlar var. O kararlar, topluma mâl olmuş kişilerle ilgili özel hayat sınırlarını genişletiyor. Yani toplumun büyük kesiminin bu kişilerin ne yaptığını, ne yediğini, ne içtiğini merak ettiğini, haliyle basının bunları belli sınırları aşmadan yansıtmasında sakınca olmadığını söylüyor. Gerçekten de burada belli sınırları korumaktır doğrusu. Haberlerde çocuklarla ilgili ise çok net sınırlar olmalı. Her ne olursa olsun onların kimlikleri açık şekilde yansıtılmamalıdır.
- Gazeteci, okurların etik anlayışını göz önüne alarak mı haber yazmalıdır?
Okurların etik anlayışı diye sorarsanız yanıtım "Hayır" olur. Gazeteci, toplumun geneline yönelik haber yapar. Her okurun her konuda etik anlayışı farklı olabilir. Gazeteci evrensel basın etik ilkelerine göre haber yapar. Bu ilkeler de dünyada basının yüzyıllardır devam eden yolculuğundaki deneyimlerle ortaya çıkmıştır ve sürekli yenilenmektedir.
- O zaman bize biraz gazetecilik etiği hakkında bilgi verir misiniz? Buna uyulmazsa yaptırımları nelerdir?
Özetle şu maddeleri sayabiliriz; din, dil, ırk, cinsiyet, inanç ayrımcılığı yapmadan habercilik, düşünce özgürlüğüne saygı, kamu çıkarı doğrultusunda yayın yapmak, kimseyi yargı kararı olmadan suçlu ilan etmemek, mesleği kişisel çıkarlar için kullanmamak ve şiddete teşvik etmemek… Bu ilkelere uyulmamasında uyulacak yaptırımlar ise yasalarla belirlenir. Yasalar tekzip yayınlanmasından hapis cezasına kadar birçok yaptırım öngörür.
- Yurt içi medyayla uluslararası global medyayı kıyaslarsak ülkemizde gazeteciliğin yeri neresi? Eksikleri nelerdir?
Maalesef evrensel basın etik ilkelerinden söz etsek de bunların her ülke koşullarına göre uygulanma şekli değişiyor. Uluslararası basın denildiğinde çok geniş bir yelpazeden söz ediyoruz. Ancak dünya geneline bakıldığında Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda iyi bir noktada olduğu söylenemez. Çok sayıda gazetecinin sadece habercilik yüzünden cezaevinde olduğu bir ülkede göğsümüzü gere gere bizde basın özgürlüğü var diyemeyiz. Elbette Türkiye’den daha kötü durumda olan ülkeler de var ancak asla istenilen noktada değiliz. Özellikle Avrupa ülkelerinde basın özgürlüğü bizdekine göre çok daha iyi işliyor. Zaten Türk basınının bu konudaki sıkıntıları uluslararası raporlara da yansıyor.
- Basımına karar verdiğiniz bir haberin geçirdiği süreci bize anlatır mısınız?
Haberin doğuşuyla gazetenin basılıp okura ulaştırılması arasında çok fazla aşama var. Sıralayarak anlatacağım. Bir muhabir haberi yakalar. Araştırır ve yazar. Çalıştığı servisin yöneticisine gönderir. O yönetici haberi editleyip Yazı işlerine servis eder. Yazı İşleri haberin hangi sayfada nasıl değerlendirileceğine karar verir. O sayfanın editörü haberi tekrar okur. Tasarımcılar alıp haberi ve fotoğrafını sayfaya yerleştirip matbaaya gönderir. Matbaadaki arkadaşlar gazeteyi basar. Gazeteler kamyon, uçak gibi çeşitli araçlarla kentlere dağılır ve okurlara ulaştırılır.
- Bize gazetenin departmanlarından ve görevlerinden kısaca bahseder misiniz?
Gazetede çok sayıda departman var… Habercilik yapan birimler olarak bakarsak; istihbarat servisi (Polis adliye), ekonomi servisi, magazin servisi, spor servisi, dış haberler servisi, eğitim servisi, fotoğraf servisi, kültür sanat servisi, internet servisi, özel haber servisi, yazı işleri, sayfa tasarımcıları, matbaacılar diyebiliriz. Ayrıca reklam servisi, pazarlama, satın alma, ulaştırma gibi çok sayıda farklı iş yapan servisler vardır.
- Gazetede yer vereceğiniz reklamlara hangi birim, hangi kriterlere göre karar veriyor?
O yayıncılardan bağımsız olarak Reklam Servisi’nin işidir. Reklam Servisi’nde çalışan arkadaşlarımız gidip şirketlerle temas kurar ve onların yayınlamak istedikleri ilanları gazete sayfalarına yansıtır. Elbette o ilanların içeriğinde, hukuka aykırı veya bizim gazetemizin etik ilkelerine aykırı içerik varsa (Örneğin şiddet çağrısı yapan bir ilan) Hukuk Servisi'ne veya bize danışırlar. Biz de yayınlanıp yayınlanmayacağına karar veririz. Bazen reddederiz.
- Üçüncü sayfa haberlerinde yer verdiğiniz bilgilere nasıl ulaşıyorsunuz ve bu konuda fotoğraf yayınlarken neye dikkat ediyorsunuz?
Üçüncü sayfa haberleri polis-adliye haberleridir. Oradaki bilgilere genellikle emniyetteki muhabirlerimiz aracılığıyla ulaşırız. Sonrasında kendimiz araştırırız. Konuyla ilgili ailelere ulaşmaya çalışırız. O sayfada fotoğraf yayınlarken öncelikle mağdur kişilerin kimliğini gizlemeye (Örneğin şiddete uğrayan bir kadın) özen gösteririz. Bir kişinin suçlu olup olmadığı çok açık şekilde ortada değilse ismini ve fotoğrafta yüzünü kapatırız. Çocukların kimlik ve fotoğraflarını mutlaka kapalı veririz.
"Fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olduğum halde, Galatasaray veya Beşiktaş’ın bir başarısını sayfaya en güzel şekilde yansıtmaya çalışırım."
- Tiraj hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Tiraj’ın düşmesi durumunda uyguladığınız stratejiler nelerdir?
Gazeteler tarih boyunca teknoloji gelişimine bağlı olarak önce radyo sonra televizyon en son da internet karşısında yaşam savaşı vermiş yayın organlarıdır. Son dönemde özellikle internetin gelişimiyle tirajda düşüş yaşansa da dünyada insanların bir bölümü gazeteyi terk etmiyor. Çünkü internetteki haber kirliliği halkın doğru habere ulaşmasını çok zorlaştırıyor. Gazeteler ise bu konuda güvenilir kaynak olarak görülüyor. Tüm TV ve internet kanalları gün boyunca gazetelerin hazırladığı haberleri yayınlıyor. Ama elbette yeni kuşak gazeteye uzak olduğu için tiraj düşüyor. Biz yine de bu kan kaybını iyi habercilik, eğitim, sağlık gibi konulara eğilerek ve bulmaca ekleri vererek engellemeye çalışıyoruz.
- Size göre gazeteciliğin en zor yanı nedir?
Biz toplumun geneline yönelik bir ürün hazırlıyoruz. Ancak herkes hayata farklı bir pencereden bakıyor. Bir okurun çok beğendiği bir haber, bir diğer okurun tüylerini diken diken edebiliyor. Özellikle siyasi açıdan kutuplaşılan bir ortamda gazetecilik yapmak gerçekten çok zor. Bunun dışında herkes basın üzerinde bir baskı oluşturmak ve haberleri kendi lehine çevirmek istiyor. Bu da sık sık hedef haline gelmemize neden oluyor. Tabi bunların ötesinde tüm zorluklarına rağmen çok çok güzel bir meslek olduğunu, maddi değilse de manevi tatmininin çok yüksek olduğunu söyleyebilirim.
- Son olarak size mesleğinizde en önem verdiğiniz şeyi sormak istiyorum
Ben Yazı İşleri’nde, yani gazeteyi oluşturan birimde, işin mutfağında yönetici olduğum için herkese, her kesime çok mesafeli durmayı önemserim. Bir haberin nasıl yayınlanacağıyla ilgili karar verirken hiçbir önyargıya kapılmamaya gayret ederim. Spordan örnek vereyim. Fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olduğum halde, Galatasaray veya Beşiktaş’ın bir başarısını sayfaya en güzel şekilde yansıtmaya çalışırım. Bu benim için mesleğimde en öncelikli konudur.