İlişkiyi belirleyen 3 temel faktör
ABD’de ilişkiler ve evlilik konusunda uzman, Christopher R. Maniotes, Brian G. Ogolsky, Jennifer L. Hardesty birlikte bir makale hazırlamışlar. “Yol evlilik mi? Ritüellerin romantik ilişkilerdeki rolü” adıyla bir ilişkinin evliliğe gidip gitmeyeceğini tespit etmeye çalışmışlar. 2 yıl ve üzeri heteroseksüel ilişkisi olan kişilerle yaptıkları görüşmeler sonucunda ilişkinin sağlığının 3 temel faktöre bağlı olduğunu tespit etmişler. Aileyle etkileşim, ilişki farkındalığı ve çatışma yönetimi. Yani kayınlarla ilişkiler, tartışmalarda ve anlaşmazlıklarda edindiğimiz tutumlar ve ilişkinin dönüm noktalarında yaptığımız davranışlar, “tamam mı, devam mı” sürecini belirliyor. Tatil de bu dönüm noktaları içinde en önemlilerinden biri. Psikolog Dr. Donna T. Novak, “Çoğu çift için tatil dönemleri aslında stresli dönemlerdir ve bu dönemler ilişki hakkında bize çok fazla bilgi verir” diyor. Yani normalde eğlenceli olması gereken bir şey aynı zamanda ilişkilerimiz için bir dönüm noktası olabiliyor. Sonuçta tatil sadece deniz, kum, güneş değil. Birlikte nereye gidileceğine karar verilmesi, bütçe görüşmelerinin yapılması, yol planının hazırlanması, tatil sırasında birlikte hareket edilmesi gibi içinde yasama, yürütme, yargı hepsini barındırıyor. Aynı yaşam alanını paylaşmak, iki tarafın kendisini mutlu edecek şeyleri yapmak istemesi gibi çatışma yaratabilecek bir sürü alan var. Peki, bu dönüm noktalarından nasıl sağ salim çıkılabiliyor?
Zevklerin uyuşması önemli mi?
Klinik psikolog Dr. Supriya Blair, “İnsanların karakterleri kriz ve çatışma anlarında parlar” diyor. “Tabii bu parlama iyi ya da kötü yönde olabilir. Tatilde paylaşılan ortak anılar ve alanlar sıklıkla bu kriz anlarının ortaya çıkmasına neden olur.” Çok haklı kendisi. Şimdi düşünün daha en başındayız. Nereye gideceğimize karar veriyoruz. Doğuya mı gideceğiz yoksa batıya mı? Uçakla mı gideceğiz arabayla mı? Deniz kenarına mı gideceğiz yoksa kayak yapmaya mı? Doğanın içinde vahşi yaşam mı tercih edeceğiz yoksa bir otelde lüks tatil mi? Sonuçta herkesin zevkleri farklı olabilir. Herkesin beslendiği tatil anlayışı örtüşmeyebilir. Buradaki en önemli kıstas birbirine ne kadar yaklaşabildiğinizle ilgili. Biz mesela 8 yıllık ilişkimde sevgilimle birlikte tüm güney sahillerini ve 7 ülkeyi gezdik. Bazılarına birkaç kere gittik. Bu sırada sayısız kavga ettik. Yüzlerce kere fikir ayrılığına düştük. Hatta biz geceyle gündüz gibi tatil anlayışları farklı olan insanlarız. Ben kamp yapmaktan hoşlanırım İnci şezlongda yatmaktan. Ben güneşin altında oturmayı bile sevmem. Gölgede bira içenlerdenimdir. Tüm araçları ben kullanırım. İnci’nin ehliyeti bile yoktur. Ben rastgele gezmeyi severim, İnci gidilecek restoranlara kadar planlar. Ben restorana gitmesem de olur sokak yemekleri daha çok ilgimi çeker. Peki, nasıl sağ çıkabiliyoruz bu kadar ayrılığa rağmen? Takım olarak.
Ne kadar takımsınız?
Açık iletişim her şeyin merkezinde duruyor. Nelerden hoşlandığınızı, hayalinizdeki ideal tatili birbirinizle mutlaka paylaşın. İdare etmeyin. “Ya tamam ben uyum sağlarım” diye kendi zevklerinizden feragat etmeyin. “Aman Ali Rıza Bey tadımız kaçmasın” diyerek tartışmaktan kendinizi geri çekmeyin. 2.000 kişi üzerinde yapılan bir ankete göre çiftler tatilde ortalama 7 kere tartışma yaşıyorlar. Ben daha fazlasını yaşamışımdır. Sorun fikir ayrılıklarında ya da tartışmakta değil. Tartışmaların ne kadar çözüm odaklı olduğunda… Eğer isteklerinizi birbirinize yaklaştırabiliyorsanız, birbirinize özel alan açabiliyorsanız ve gerektiğinde uyum sağlayıp tolerans gösterebiliyorsanız hem tatiliniz mükemmel geçer hem de ilişkiniz daha sağlamlaşmış bir şekilde dönersiniz. Mesela İnci güzel bir restoranda yemek yemek istediğinde ona uyum sağlarım. O da bana restoranın hemen çıkışında ne olduğunu bilmediğim bir sokak yemeğini yerken eşlik eder. O yolu planlar ve ben araçları kullanırım. O güneşin altında yatarken ben gidip gölgede insanlarla tanışırım. Ne olursa olsun birlikte hareket edeceğimizi biliriz ama birbirimize yapışık tatil yapmayız. Kendi zevklerimize alan açarız. Tartıştığımızda anlaşamadığımız noktasında anlaşırız bazen. Hepsinin en önemlisi birbirimizin zevklerini küçümsemeden ve değiştirmeye çalışmadan ikimizin de keyif alacağı ortak bir paydada buluşmaya çalışırız. Bu, kimi zaman farklı aktiviteler yapmamızı gerektirse de… Çünkü takım olmak aynı zevklere sahip olmak demek değildir. Takımda herkesin görevi farklıdır ve herkes görevini, yetenekleri doğrultusunda en iyi şekilde yerine getirirse takım oyununu kazanır.
Para para para
ABD’de yapılan bir araştırmaya göre çiftlerin tatil öncesi ve sırasında en çok tartışma yaşadıkları konu para. Bütçe zor iştir. Hele ki bizimki gibi dövizin sürekli yeni sürprizler yaptığı, enflasyonun dansöz gibi oynadığı bir para birimine sahipsen durum daha da stresli hâle gelir. Her bireyin para harcamaktan çekinmeyeceği bazı alanlar vardır. Kimisi yeme-içmeye harcadığı paradan gocunmaz, kimisi alışveriş ve döndüğünde vereceği hediyelere gönül rahatlığıyla bütçesini ayırır. Hatta daha da temelinde taraflardan biri, “Bir kere geliyoruz şu dünyaya” felsefesindeyken diğeri, “Yarınları düşünmemiz lazım” tutumluluğunda olabilir. Bu ayrılıklar beraberinde çatışmaları ve tartışmaları getirir. İşte bu anlar, karakterin öne çıktığı ve herkesin birbirine ilişkinin devamı için gereken puanları verdiği anlardır. Burada karşılıklı altınları toplayarak Süper Mario gibi bölümleri geçmek gerekiyor. Tabii ki hayat pahalı ve aslında bizi rahatlatması gereken tatil gibi bir konseptin günün sonunda bizi strese sokan, dönüşte pişmanlık yaratan bir noktaya da gelmemesi gerekiyor. Gittiğiniz yerin ne kadar lüks ya da pahalı olmasından öte, sizin içinizde ne kadar huzurlu olduğunuz daha önemli. Nereye giderseniz gidin yeni bir çevre ve deneyimle karşılaşacağınız için beyniniz doğrudan dopamin salgılayacak. Bu yüzden tatili severiz. Rutinden çıktığımızda beynimiz bizi ödüllendirir. Yeni bilgi, yeni yatak, yeni manzara, yeni bir restoran, yeni bir yemek… Bunların hepsi zaten mutluluk sebebidir. Harcadığınız para değil, ne kadar çok şey deneyimlediğiniz ve bu sırada ne kadar o anın içinde olduğunuz tatil sonunda sizin mutlu ya da mutsuz dönmenizi sağlar. Elbette ayağınızı yorganınıza göre uzatın ama güneşi batırmak, doğurmak, gece mehtapta denize girmek, el ele sahilde yürümek, yeni insanlarla tanışmak gibi bedava olan deneyimlerden de kısmayın.
Kıssadan Hisse
Şimdi pandemi olduğu için ilişkinin en büyük dönüm noktalarını Covid-19’la yaşıyoruz. Birbirinden çok ayrı şeyler gibi görünseler de aslında benzer bir yeri tetikliyorlar. Bir arada yaşamak ve bir deneyimi paylaşmak. Beyin her ne kadar yeni olan deneyimlerde bizi ödüllendirse de hayatta kalabilmek için rutine girdiğinde problem aramaya başlar. Atalarımıza karnını doyurduktan sonra yağacak yağmur için üstünü kapattıran, evde ısındıktan sonra bir sonraki gün için nasıl yiyecek stoklayacağını düşündüren şey işte bu problem bulma ve çözüm üretme mekanizmasıdır. Aynı sistem ilişkilerde ve karşımızdaki insanla birlikte geçirdiğimiz rutinlerde de çalışır. Hayatta ve ilişkide deneyimlediklerimiz her zaman tatil gibi tercihlere açık ve huzur verici olmayabilir. O yüzden evlenirken hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde diye ikilemleri kabul ederek yemin ederiz. Hayat boyu sürecek bir ilişkiden, öyle bir haftalık değil ömürlük bir yol arkadaşlığından bahsediyoruz. Benim tüm yaşadığım tartışmalarda gözümün önüne tek bir sahne gelir. Artık hayatımızın son günlerinde, sallanan sandalyede yan yana bu anılara gülebiliyor muyuz? Sorunun cevabı, “Evet”se geri kalan her şey detay. Detaylarda kaybolmazsanız ne pandemi ne de tatil ilişkinize zarar verebilir. Hiçbir tartışma ya da travma sizi yıpratmaz, aksine Nietzsche’nin dediği gibi, “Sizi öldürmeyen sizi güçlendirir.” Hepinize sağlam bağlarla her geçen gün güçlendirdiğiniz bir ilişki ve unutamayacağınız güzellikte bir tatil dilerim. Sevgiler.