Bildiğimiz üzere, 2019 senesinin son çeyreğinde, Çin’in Wuhan kentinde Covid-19 diye isimlendirdiğimiz bir tür bulaşıcı virüs ortaya çıktı. Bu virüs çok kısa bir süre içinde bütün Dünya’ya yayılmış ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Nasıl ortaya çıktığı hakkında dünyaya sunulan görüş, bir yarasanın yenmesi sonucu insanlara bulaşmasıdır. Bunun yanında bir sürü komplo teorileri de kulaklarımıza geliyor. Ortaya çıktığı ilk zamanlarda Çin Hükümeti’nin aldığı tutum ve Çin Halkı’nın düştüğü durum bende Amerika Birleşik Devletleri’nin, Çin’in Dünya liderliği yolundaki ilerleyişlerine karşı bir boy gösterisi yaptığı yönündeydi. Birkaç ay içinde bu pandeminin bütün dünya devletlerini çok kötü bir şekilde etkilemesi üzerine, yaşadığımız bu kaos ortamının devletler üstü bir kurgu olduğu kanısına vardım. Bir taraftan baktığımızda, Dünya üzerindeki herkese verilecek bir ilaçtan kazanılacak para, Ortadoğu’ya ihraç edilen silah gelirlerinden çok daha fazla. Dünya üzerindeki en büyük üç gücü en güçlüden itibaren sayarsak bunlar halklar, ordular ve devletlerdir. Milliyetçilik akımının hızla arttığı bu zamanlarda en büyük güç olan halkın sokaklardan çekilmesi ve uzun bir süre boyunca büyük kitleler halinde toplanamayacak olması bir hayli düşündürücü.
Geçirdiğimiz bu zorlu süreç, bize daha önceleri “at gözlüğü” ile yaşam sürdüğümüz bilincini çok kolay bir şekilde aşıladığını düşünüyorum. Her birimiz, bu birkaç ay içinde çok fazla yeni düşünceler ve çözümlemeler üretmeye başladık. Sokağa çıkma yasakları, karantina, her şeyden sakınma ve korkma vb. bir sürü etkenlere maruz kaldığımızdan dolayı, dünya toplumları hayatlarında daha şimdiden köklü değişikliklere adım atmaya başladı. Bunun en büyük örneklerinden biri uzaktan eğitimdir. İnsanların bireysel bir şekilde, kendi evlerinden eğitim alabilmelerini birkaç ay öncesine kadar fütüristtik bir olay olarak görüyorduk. Buna rağmen bu olay çok hızlı bir şekilde hayatımızın bir parçası olmuştur. Bu sayede üniversiteler, Dünya’nın herhangi bir noktasındaki, kendi kriterlerine uygun herhangi bir kişiyi kolayca bünyesine katabilir. Bu da bütün dünya insanlarının birbiriyle çok daha etkileşim içinde yaşamalarına sebebiyet verecektir. Bu örneği şirketler ve iş hayatı için de söylememiz çok yerinde olur. Eğitim üzerinden devam edersek bunun çok daha tersi bir sonuçla da karşılaşabiliriz. Ülkedeki bütün okulların kapatıldığını varsayalım. Devletin, bütün formasyonlara özel, ortak bir müfredat çıkarttığını ve bütün öğrencilerin ortak bir platformdan ders aldıklarını düşünelim. Bu sayede eğitim birliği sağlanmış olur ve devlet ihtiyaçları çerçevesinde eleman yetiştirebilir. Bu örnek her ne kadar devletçilik ilkesi üzerinden farklı milletleri birbirinden ayırsa da pandemi sürecinde gördüğümüz en bariz şeylerden biri de “her koyun kendi bacağından asılır”. Devletlerin sıkışıp çok zora düştükleri bu süreçte izledikleri tutumlardan bu sonuca vardığımı söyleyebilirim. Avrupa Birliği ülkelerinin birbirine yardım etmeleri yerine sadece kendi ülkelerini düşünmeleri; insan gelişmişlik endeksinin batı Avrupa’dan daha düşük bir seviyede olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi vatandaşlarına bile sağlayamadığı temel pandemi ihtiyaçlarını yardım olarak o ülkelere göndermesi, hiçbir dünya devletinin doğru politikalar izleyemediğini apaçık gözler önüne sermektedir. Yine de biz insanlar, ülkelerin kendi içlerinde oynadıkları bu oyunlardan tamamen soyutlanıp çok daha insani duygu ve düşünceler elde ettik. Bu virüsün din, dil, ırk veya kültür dinlemeden herinsana bulaşabilmesi, her insanın eşit olduğunu bize çok sert bir biçimde gösterdi. Ne kadar bencil yaşadığımızı, doğayı katlettiğimizi, insanlığın temel özelliklerinden ne kadar soyutlandığımızı üzücü olsa da öğrenmiş olduk.
Bu gidişatın, saydığım bu nedenlerden kaynaklı olarak, biz dünya devletlerini daha sosyal bir sistemde yaşatacak bir değişikliğe götüreceğine inanıyorum. İnsanların birbirini hor görmediği, herkesin eşitlik bilincini benimsediği, doğayı katletmediğimiz ve özellikle paranın ağaç kesmekten başka bir işe yaramadığını anladığımız güzel bir hayatın kapılarını açmanın eşiğindeyiz. Belki birileri bizim üzerimizden kendi emellerini gerçekleştirmek istemiş olabilir ama bunu lehimize çevirmek bizim elimizde. Covid-19, devlet başkanlarının dediği gibi “görünmez bir düşman” değil de “görünmez bir dost” olabilir mi?