Adı olmayan bir ülkenin ölüsüyüm ben bugün. Issız ve soğuk sokaklarında ölümüm kokuyor. Ölümüm tatsız, ölümüm habersiz ve ani. Adı olmayan ülkemin adı olmayan insanları tarafından gerçekleşti, neden ve kimler tarafından bilinmiyor. Herkesin kabullendiği bir cinayetim ben, bir gün davam açılacak. Ve ben beni savunacak insanlar, kalemi kıracak bir hakim bekliyorum. İşte şimdi kendi kalemimi kırdım, cinayetimin suç duyurusunda bulunuyorum.
Ben bugün aşkım, her gün katledildim tekrar ediyor sayısız darbelerle sayısız kez. Mezarımdan yazıyorum, cinayetimin şüphelerinin dilindeyim, olay yerine gelen bir katilin soğukluğuyla soğuk ölümüm buz tutmuş kalplerine değmeden geçiyor. Aşk dediler bana midelerindeki kelebeğe benzettiler, ellerinin terlemesine ya da iç güdüsel ilkel arzularına aşk dediler, aşktan. Kimisi bana uğradı, bir ağaç belledi beni gölgemde soluklandı, kimisi tarafından hedefe giden bir araçtım. "Ne yaparsan aşkla yap" dediler. Aşığı olmadığı işlerin aşksız emeği oldum. Ya söz sihirbazıydılar ya da manaların doğumu karşısında manasızdılar. Hep konuştular, daha kalplerine uğramadan ben, ses oldum sözcük oldum. İçi boş koca sözler. Kendilerine ve bir başkasına saygı gösteremeyecek kadar utanmazlardı hemde. Tutulamayan onca söz gibi yalnızca şarkılarda efsanelerde vardım, varlığım şüphe doluydu her geçen gün şüphenin arttığı.. Mezarımdan yazıyorum sayın hakim, cümlelerimi yabana atmayınız. Bu toprakların ölmüş bir vatandaşıyım ben bugün.
Ben bugün samimiyetim, insanların aklına, fikrine, 'ruhuna' uğramadan dillerine seslerine yapışıyorum. Ruhlarının bedenlerine can veremediği boş bedenlerin süsüyüm. Boyuyorum, canlandırıyorum.. Dünya gözüyle bakın evet, şimdi 21. Yüzyıla uyum sağladım. Her kelimenin yanına yakışıyorum eksikliğinin belli olduğu bir aksesuar gibi.. Samimi aşk, samimi dost samimiyetimi görüyor musunuz sayın hakim? Somutluk kazandırma çabamla her geçen gün daha da soyutlaşıyorum, sonsuz bir yok oluş, biri ruhumu serbest bırakmış olmalı. Lakin ben işleri yarım kalmış bir hayaletim. Ben bugün örselenmiş eskimiş bozuk bir plak gibi samimiyet kelimesinde takılı kalmış o şarkıyım. Fazla duymanın sıradanlaştırdığı ön yargılarla açılan o şarkı. Kırın, yok edin dinlemek duymak değildir. Sessizlik, şimdi hissedin.
Ben varmışım gibi davranma işte, yokluğumun ıssız bedeninde esen rüzgar olduğunu biliyorum. Çorak kurumuş ruhunun hissedemediği yerde yokum ben, sonsuz yakarışımı duyun, görün, hissedin. Bırakın beni, ben bu yalana dahil olmak istemiyorum.
Kelimelerin ölüsüyüm ben bugün, bir yığın bir tepe, bir ülke oldum. "Ölmüş kelimeler ülkesi" sayımız artıyor. Biz çoğuz, biz birçok ölümde kullanıldık. Biz öldürülmüş fakat öldüren ölüleriz. Birçok ölümde adımızı kullandılar, aşktan dediler seviyorum dediler samimiyetten hep dediler. Aşkım, canım, üzüntüm, sevincim.. hangisi doğru, hangisi vicdana akla ve kalbe uyar, kim doğruyu söylüyor söyleyin sayın hakim? Her birinin ölüm silahı olduk, suç nerede ve kimde, biz mi suçluyuz yoksa? Benim vicdanım bütün bunları görüyor hissediyor kalbimin en ücra köşesinde. Ben gören ve hissedenim, söyleyin anayasanızda buna bir ceza var mı?