Nefessiz kaldığım gecelerin açıklamasıydı sadece. Bilinmezliğin, yalnızca tavana bakarken anladığım bir yanılsamaydı. Günlerin geçtiği, sadece dört duvardan oluşan bir hayatın... Odadan büyük halleri vardı hataların. Gün geçtikçe kararan iç huzurun, sonsuzlukla vardığı bu kavga niyeydi? Bitmeliydi bu günsüz, gündelik hayatlar. Buraya gelmesinin sebebiyse belki ihtiyaçtı; ihtiyaçtı belki de sevgi. Güz zamanı soğuktu ama baharı hatırlatırdı kokusu.
Bitmeyen konuşmaların, bitmiş noktalardan ibaretti mavi renk. Renksiz bir hayatın renkli insanıydı; zordu, bilinemezlikti. Kurşunları dizmişti yeniden masaya. Beş kurşun hakkı vardı. İlki… sana.
Şarap gibi gülüşü — korkunç ve büyüleyici. Neydi bu? Bir nefret mi, yoksa biz bir tuzak mıydık? Bilinmezlikti. Yüzsüz bir insanın yüzünü nereden bilecekti ki Olfrick? Belki de izlemeliydi yırtılmış duvar kâğıtlarını, belki de oraya yazmalıydı düşüncelerini.
Son söz müydü peki senin nefsin? Belki de yazmalıydı hikâyeyi. Başrolü olmalıydı Selim. Doğru, her şey metafordu. Bazen yağmur bir addı — ama o ölmezdi. İnsan ölünce yok olurdu belki, ama o yağmaya devam ederdi.
İçtenlikle kutlarım seni, boş sayfa. Başlangıcın hediyesiydi güzel bir silah. Sen nereden bileceksin ki hediyeyi, be aptal adam? Güzeldir mutlu olmak. Doğru, nereden bilecek kuşlar senin havanı? Gökyüzü kadar yalnızdı hayat. Kelimelerimi bulutlardan seçmeliydim, ne de olsa istediğim gibi şekillendirebiliyorum.
Farkındalıklı hayat... Fark ettiğin anda var olursun. Varlığının sonu ise tek kelimeyle sorgulanır: Sorgu. Sorgulanmak. Sorgusuz bir korkak... Kelimesiz bir korkak... Sadece korkulu gözlerle izler bizi. Dehşete düşmüştür o yine. Rengi yeşildir. "Korkunun rengi mi olur?" deme...
Bilemezsin sen mavi rengini.
– Ben bilirim maviyi.