Eskiyi özlüyor insan, geçmişi, geçmişteki insanları, yaşanan güzel anıları. İnsanların hayatına girdiği o ilk anı özlüyor insan, sonrasında neler yapabileceğini bilemeden hayatına aldığı o anları. Eskiyi bu yüzden sevmiyor muyuz zaten? Ne yaparsa yapsın aklı hep geçmişte bir yerlerde kalıyor insanın; bir anıya, bir fotoğrafa, birkaç cümle söze, çalan bir müziğe takılıyor aklı. Dalıyor uzaklara, hiç olmayacak yerlere ve belki de hiç ait olmadığı yerlere. Ne diyordu eskiler; “Kalp neredeyse insan oraya muteberdir” diye. Yani bizler hep ait olmadığımız yerlerdeyiz. Ya sonra? Keşke’ler başlıyor ‘iyi ki’ler dururken, cümleler yarım kalıyor. İç muhasebesi yapmak isterken yüreği sızlıyor, kalıyor orda kıpırdayamıyor. Belki de o an en iyi ilaç, en iyi teselli gözden düşen birkaç damla yaş... “Aslında insanın canını en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır” diyor Dostoyevski ve ekliyor Nazım Hikmet “Eskimek ne güzel eksilmedikçe.” Oysa hayatımıza giren insanlar değil miydi bizi eksilten, yaşanması mümkünken yaşayamadığımız mutlulukları bize yaşatan? Düşmek değildir insanları üzen, elinden tutar gibi yapıp itenlerdir aslında insanı hayata küstüren. Gece karanlığının sonsuz düşünceler değildir insanı uykusuz bırakan; kalbine girer gibi yapıp, senin kapını senin yüzüne çarpanlardır insanı hayata karşı bir sıfır başlatan. Demem o ki, bağ kurduğu her şeyle sınanıyor insan. Öyle yada böyle. Vesselâm…
Ara
Popüler Gönderiler
-
Nefes Alan Yer: Sahne
Yazar: Nisan Asel Karakaş
-
Duygu Yüklü Apartman Basamağı
Yazar: Naz Aker
-
Bekleme Sanatı
Yazar: Atıl Çakır
-
Ölümlü Dünya
Yazar: Suna Özlem Mutlu
-
BİR UNUTULUŞ HİKÂYESİ
Yazar: Damla Bilgin