TANRI

Yorum · 391 Görüntülenme · Okuma Süresi: 3 dakika

Çevresine baktı Tanrısını görmek ister gibi... " Tanrım." diye haykırdı.
Tanrım senden başka sığınabileceğim hiç kimsem kalmadı. Sana geldim. Senin o yüce merhametinin karşısında dizlerimin üzerine çöküyorum. Yarattıkların sana sırtını döndü ama ben seni bulmak için hiçlik mertebesinden içtim. Şimdi karşında her şeyden arınmış saf duru halim ile sana dualar ediyorum. Aklın sınırları içerisinde kalamadım bu yüzden aklı yitirdim ve T

TANRI

Lise yıllarında başladı bende gitme isteği ve her sene çadır çantamı sırtıma alıp Egenin o güzel yollarında buldum kendimi. Beton evlerin beni yeteri kadar mutlu etmediğini fark ettim hatta psikolojimi tamamen bozduğunu. Peki bozuk olan bu düzenin bir parçası olmak ne kadar mantıklı ? Bana hiç bir tarafından mantıklı gelmiyordu. Annemin ve babamın gözlerimin önünde yaşlandıklarını ve her sene ölüme bir adım daha yaklaştıklarını gözlemledikçe aklımı yitirecekmişim gibi oluyor. Eninde sonunda göçüp gitmek var ya bu dünyadan işte tam da o nokta da ağaçların benim adımı fısıldadığını duyumsuyordum. Ormanların içinde yolunu kaybeden  bir sincap olmak isteyişim beliriyor zihnimde. İnsanlardan ve insanların yaptığı her şeyden uzaklaşma isteğim her geçen sene artıyor. Bunu edebi veya romantik bir şey olarak algılamayın tam tersine doğadan bahsederek aslında vahşi olana atıfta bulunmak istiyorum. Bana göre insan vahşi bir yaratık modernizm onun üzerindeki maske sadece.

Tüm bu sorgulamalarım ile birlikte cevapları bulmak üzere kendimi yeni bir maceraya attım bu sefer ki uzun soluklu olacaktı. Zerdüşt'ün mağarasını bulmak istiyordum. Bir süre mağaranın eşiğinde durup, dinlemek olup biteni... Bu sefer ki hedefim yükseklerdi. Dağlara çıkmak gibi bir fikir belirdi zihnimde ama bir taraftan korkuyordum içten içe. Bir ara gökyüzüne baktım  Güneş ışınlarının atmosferde izlediği yolu görebiliyordum, Güneş ışınlarını kendime rehber olarak seçtim uzunca bir süre yürüdükten sonra karşıma büyük bir dağ çıktı. Devasa boyutlardaydı. Korkutucu bir görünümü vardı. Cebimden haritayı çıkarttım ama böyle bir dağın ne şekli ne de adı yazıyordu. İçimden  şunları fısıldayarak tırmanmaya başladım " Bu dağın zirvesine tırmanırsam ya şeytanı ya da Tanrıyı
göreceğim. Olurda zirveye çıkarsam bir daha aşağıdakiler gibi olamayacağım." Üç saatlik tırmanışa bakılırsa baya ilerlemiştim ve bir taşın üzerine oturup biraz dinlenmeye koyuldum.
Bir üç saat daha tırmanması gerekiyordu ama o gücü bulamadı kendisinde. Rüzgar hafiften esiyordu ne bir insan sesi ne de bir kuş sesi işitiliyordu sanki zaman durmuştu. Gökyüzünde bulutlardan başka hiç bir şey yoktu; "Geçip giden hüzünlü bulutlar bana öte ki diyarlardan umut getirin, umudumu ve Tanrımı kaybettim ben." diye haykırdı bulutlara ve tırmanmak için hazırlık yaptı. Bir üç saatlik tırmanışa daha ihtiyacı vardı...  İçinden "Umut" diye tekrarlayarak tırmanışa geçti. Bir üç saati  de zar zor bu şekilde bitirdi, elleri yara bere içerisinde kalmıştı. Nabız atışlarını saydı, her şey normaldi ama normal olmayan bir şey vardı bu zirvede oda zaman algısı. Neredeyse zaman durmuş gibiydi hava da asılı kalmış bir beden parçasından başka bir şey değildi artık. Çevresine baktı Tanrısını görmek ister gibi... " Tanrım." diye haykırdı.
Tanrım senden başka sığınabileceğim hiç kimsem kalmadı. Sana geldim. Senin o yüce merhametinin karşısında dizlerimin üzerine çöküyorum. Yarattıkların sana sırtını döndü ama ben seni bulmak için hiçlik mertebesinden içtim. Şimdi karşında her şeyden arınmış saf duru halim ile sana dualar ediyorum. Aklın sınırları içerisinde kalamadım bu yüzden aklı yitirdim ve Tanrımdan akıl dilenmeye geldim. Yarattıkların aklı yitirdi! Bende aklı yitirenlerden kaçanlardanım. Bedenim acılar içerisinde dans ediyor. Sessizliğin içerisinde edebi bir uyku beni bekliyor ve ben '' Sus diyorum zihnime sus! Bozuk düzenin bozuk aklı sus!"
Aniden gök gürültüsünü andıran bir ses belirdi dağın içerisinden; Büyük bir sarsıntı ile dağ ikiye ayrıldı, dağın ortasında oluşan yarıktan derin ulu bir ses yükseldi yeryüzüne
"İnsanoğlu" dedi ve ekledi " Yoğrulduğunuz çamura kin tohumları serpilmiş. Balçık ile yıkanmış bedenlerinizle ettiğiniz dualar kabul olmaz hiç bir dinde. Aklın sınırlarını aşmak ne haddinize ve şimdi geçmiş karşımda böbürleniyorsunuz ölümlü bedenlerinizle." dedi ve aniden sesler kesildi. Sesi duyar duymaz yere kapaklandım ve sözleri işitir işitmez kendimi dağın eteklerinde buldum...

Yorum
Daha fazla