Tren Öyküleri.

Yorum · 704 Görüntülenme · Okuma Süresi: 2 dakika

Tren öykülerinin birinci bölümü.

Tren tüm gücüyle umut dağlarından geçiyordu. Trenin ıslığı insanların çığlıklarına karışıyordu. Dağların içinden geçip uçsuz bucaksız buğday tarlasına varacaktı. İnsanlar lokomotiflerin kopacağından korkuyor kendi aralarında söyleniyorlardı. Bu hızlı gidişata dur demek için yolculardan biri soluğu makinistin yanında aldı. Makinistin kapısına vurarak  söylenmeye başladı ”Yavaş git be kardeşim, çoluk çocuk var vagonlarda.” dedi, başındaki kasketi düzelterek. Makinist yorgun ve buğulu gözlerle  önce adamı baştan aşağı süzdü sonra kaba bir dil ile karşılık verdi ”İstasyona geç gidersem işime son verecekler o yüzden sabit bu hızda gitmem gerekiyor. İki kez geç kaldım ikaz aldım geç kalamam yoksa evime ekmek nasıl götüreceğim? Bu şikayetini üst makamlara ilet bence.” dedi yarı kızıl bir yüz ile. Yaşlı adam afallamıştı,  makam ve mevki sahiplerine içinden sövdü.
Umut dağları  Bernin’in yontularına benziyordu. O kadar güzel kıvrımları vardı ki sanki dağlar sırt sırta vermişlerdi. Birinci vagondaki çocuk, dağları seyrederek iç geçiriyor ve dağlara daha yakın olmak ister gibi camı silerek, yüzünü cama yapıştırıyordu. Annesi ile şehrin yolunu tutmuşlardı. Babası onları terk edeli beş sene olmuştu, hayal meyal anımsadığı bir baba figürü vardı aklında ve o figür hep kızgın bakardı masum çocuklara. Şimdi umut dağlarına bakıp umutsuzluğuna mı ağlamalıydı yoksa bu görkemli dağlara sarılıp çığlıklara mı karışmalıydı. Yaşlı trenin sarsıntısı kesilmişti ve uçsuz bucaksız bir buğday tarlasına varmıştı. Makinist iç çekerek tarlayı süzüyordu, cebinden çıkardığı tütünü özenle sardı ve derin bir nefes çekti. Buğday tarlasında çalışan köylüler çalışmayı bırakıp treni seyretmeye koyuldu  ve bu dalış yitirdiklerini anımsatıyordu. Şehirde kaybolmuş akrabalarının okuyup üflediği dualar  trenin dumanına karışıyordu adeta. Bulutlar kararmış şimşekleri üzerine çekmeye başlayınca, köylüler işi bırakıp köylerinin yolunu tuttular. Gök gürleyip yağmur yağmaya başladı ve tren raylarının kenarlarındaki çiçekler canlandı. Şehrin ışıkları belirdikten sonra makinist kolundaki saate bakarak ‘’Zamanında geldik’’ dedi. Vagonlardaki insanlar geldiklerini hisseder gibi aynı anda hazırlanmaya başladı. Kimi uykusundan uyanıyor kimi de heyecanla bavulunu indirmeye çalışıyordu. İstasyona yaklaşırken tren ıslık çalmaya başladı. İstasyondaki insanlar oturdukları yerden doğrulup sanki saygı duruşuna benzer bir biçimde bekliyorlardı.
Yorum